Plastik Çağı

18.06.2019

Plastikler, hafiflik, esneklik, dayanıklılık, kolay işlenebilme ve ekonomik olma gibi avantajları nedeniyle günlük hayatımızın her alanında kullanılan polimerik malzemelerdir.

Dünyadaki plastik tüketimi son 70 yıldır katlanarak artmıştır. 2050 yılına kadar, dünya yüzeyine 33 milyar ton plastik atığın daha ekleneceği tahmin edilmektedir.

Artık plastikler her yerde, hayatımızın her alanında yer alıyor. Mutfak eşyalarından, paketlemeden, otomotiv, inşaat, beyaz eşya, makina, oyuncak, bahçe malzemeleri, tekstil, hatta şampuan, deterjan, yüz temizleme malzemeleri, deodorantlar, diş macunları gibi temizlik ve kişisel bakım ürünlerine kadar her yerde plastiğe rastlayabiliyoruz.

Kısacası, artık Plastik Çağı’nda yaşadığımızı söylemek mümkün.

PLASTİK TÜRLERİ VE SAĞLIĞA ETKİLERİ

Günümüzde dayanıklı/dayanıksız, sert/yumuşak, tek kullanımlık/çok kullanımlık gibi farklı türlerde plastikler bulunmakta, bu plastik türleri özellikle gıda ambalajlarında kullanılmaktadır.

Plastik ürünlerin içerdiği Bisfenol A ve Flalein adlı maddelerin, gıdaya geçtiği taktirde, kanserojen etkilerinin yanı sıra, tiroid bezini, pankreası, kadınlarda yumurtalıkları, erkeklerde ise testisleri etkilediği ve kısırlığa neden olduğu, plastik ürünleri fazla kullanan kişilerde, özellikle karaciğer enzimlerinin yükseldiği ve karın yağlanmasının arttığı da tespit edilmiştir. Ayrıca bu maddeler çocuklarda genetik yapıyı değiştirebilmekte, davranış bozukluklarına sebep olabilmektedir.

Gerek dayanıklılığı arttırmak gerekse farklı ve istenilen özellikte ürün elde etmek amacıyla plastik üretiminde Bisfenol A’nın (BPA), kurşun, bakır, kadmiyum gibi ağır metallerin, fitalat gibi zararlı olabilecek katkı maddelerinin kullanıldığı bilinmektedir. Ayrıca plastikler lipofilik (yağda çözünen) özelliktedir ve PBDE, DDT, PAH, PCB gibi çeşitli kalıcı organik kirleticileri ve zehirli pestisitleri (tarım ilaçları) emerek yüzeylerinde taşıyabilmektedir. Mikron boyutundaki plastikler; bu organik kirleticilerin besin zinciri yoluyla bir üst sınıftaki canlılara aktarılmasına aracılık etmektedirler.

Bu açıdan, plastiklerin sağlığa etkilerini en aza indirebilmek için, ambalajlarda yer alan numaralara dikkat etmek, numarasız olan, üzerinde 3, 6 ve 7 numarası bulunan plastik maddeleri gıdalardan uzak tutmak ya da bunlarla ambalajlanmış gıdaları satın almamak gerekmektedir. Ayrıca, plastiklerin içindeki herhangi bir sıvıyı dondurmamak ya da ısıtmamak gerektiği, asitli ve tuzlu gıdaların plastiğin yapısını bozarak bisfenolün gıdaya geçmesini kolaylaştırıldığı unutulmamalıdır.

MİKROPLASTİKLER

5 mm’den küçük olan plastik parçacıklarına “mikroplastik” denir. Kullanım esnasında oluşan 5mm'den küçük plastik döküntüleri ve kozmetiklerde kullanılan microboncuklar birincil, kıyafetlerdeki sentetik tekstil lifleri, araç lastiği döküntüleri ve plastik atıklar ise ikincil mikroplastikler olarak adlandırılır. İkincil mikroplastikler için belli bir parçalanma/ufalanma süreci gerektiğinden, bu mikroplastikler ancak rüzgar, güneş (UV ışını), su gibi etkenler aracılığıyla biyolojik parçalanmaya maruz kalarak oluşurlar.

Bu açıdan, gıda maddelerinin plastikle temasını engellemek çok önemli bir önlem olmakla birlikte, yeterli değildir. Sabun, şampuan, göz kalemi, diş macunu gibi kişisel bakım ürünlerinden çantalara, ayakkabılara, kıyafetlere kadar çoğu şeyde mikroplastikler bulunuyor; her gün onları yutuyoruz, yiyoruz, ve soluyoruz.

Örneğin, çamaşır makinesinden çıkan atık su numuneleri üzerinde yapılan bir çalışmada, tek bir sentetik giysiden yıkama başına 1900 adetten fazla mikroplastik lifin (mikrolif) kanalizasyona geçebileceği bildirilmiştir.

Tek bir cilt temizleme (peeling) ürünü 360.000 adet mikroboncuk (microbeads) içerebilmektedir. Bu mikroboncuklar, lavabodan kanalizasyona, oradan da, ileri arıtması olmayan atık su arıtma tesisleri aracılığıyla doğal su kaynaklarına geçebilmektedir.

Günümüzde, mikroplastiklerin %20'sinin denizlere döküldüğü, kalan %80'lik kısmının ise atıklar, çöpler ve kanalizasyon aracılığıyla karada yer aldığı, çok küçük moleküller olduğundan dolayı rüzgarla kolaylıkla dağılabildiği bilinmektedir. Dünya çapında kontaminasyon derecesinin anlaşılması için bir örnek vermek gerekirse, tüm ülkelerden alınan musluk suyu analizlerinde mikroplastiklerin bulaşma oranının %83 olduğu tespit edilmiştir. ABD’de bu oran %94 olarak en üst seviyededir.

Mikroplastiklerin özellikle tuzda, midye, balık gibi su ürünlerinde, içeceklerde ve iç/dış hava örneklerinde mevcut olduğu da bilinen bir gerçek.

Ekim 2018’de Viyana Üniversitesi Tıp Fakültesince yürütülen bir pilot araştırmada, Finlandiya, İtalya, Japonya, Hollanda, Polonya, Rusya, İngiltere ve Avusturya’dan 8 gönüllünün dışkısı bir hafta süreyle takip edilerek tümünde mikroplastikler bulunduğu tespit edildi. Mikroplastiklerin sindirim sistemine bulaşmasının bazı balıklarda ve farklı hayvan türlerinde hasara sebep olduğu bilinmekteyse de bunun insan sağlığı açısından ne gibi sonuçlar doğuracağı henüz net değildir ve bu konuda daha ileri araştırmalar yapılması gerekmektedir.

Mart 2019 itibarıyle, insan sağlığı konusunda araştırmalar yapan Hollandalı bir kuruluş olan ZonMw, micro ve nano-plastiklerin insan sağlığına etkileri konusunda 15 ayrı araştırma başlatacağını açıkladı. 1.6 milyon Euroluk bir bütçe ile başlayan bu proje, bu konuda yapılan ilk bilimsel araştırma olacak.

KORUNMA YOLLARI

  • Plastik pet şişeler yerine cam ya da metal şişeler,
  • Plastik kutu, kap ve bardak yerine cam, seramik veya metal malzemeden üretilen ürünler,
  • Kişisel bakım ürünlerinde (yüz yıkama jeli, diş macunu, kozmetik) plastik içermeyenler,
  • Sentetik tekstil ürünleri yerine doğal pamuk, keten, ipek vb. olanlar tercih edilmeli,
  • Ambalajların aşırı şekilde kullanılması bırakılmalı, ürün ambalajlarının “doğa dostu” veya “biyobozunabilir” olmasına özen gösterilmelidir.
Metabolic Balance Türkiye